22 Eyl 2025 18:22

Küçük ve geç kalan bir adım: Filistin devletinin tanınması ne anlama geliyor?

Küçük ve geç kalan bir adım: Filistin devletinin tanınması ne anlama geliyor?

Uluslararası uzmanlar, bazı ülkelerin Filistin devletini uluslararası platformlarda resmi olarak tanıma kararının sonuçlarını incelediler.

80. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısının yaklaşması ve İsrail rejiminin Gazze’deki devam eden suçları ve soykırımı gölgesinde, İngiltere, Avustralya, Kanada ve Portekiz gibi bazı ülkeler Filistin’i resmen tanıdıklarını açıkladılar. Bugün ise Fransa, Belçika, Lüksemburg ve Malta gibi diğer ülkelerin de bu sürece katılarak Filistin devletini tanıyacağı bekleniyor.

El Cezire, bu adımın siyasi ve hukuki sonuçlarını değerlendirdi ve bu süreç sonucunda, Birleşmiş Milletler’in 193 üye ülkesinden 159’unun Filistin’i tanımış olacağı tahmin ediliyor.

Hangi ülkeler hala Filistin’i tanımıyor?

Şu anda, BM’ye üye 193 ülkenin yaklaşık yüzde 75’i Filistin’i tanımakta; ancak en az 45 ülke, aralarında ABD, İsrail rejimi ve müttefiklerinin de olduğu ülkeler, Filistin devletini tanımıyor. Asya’da Japonya, Güney Kore ve Singapur Filistin’i tanımayan ülkeler arasında yer alıyor. Afrika’dan Kamerun, Latin Amerika’dan Panama ve genellikle İsrail’in istediği kararların onaylanması için kullandığı birçok küçük Okyanus ülkesi hâlâ Filistin’i tanımıyor.

Avrupa’da ise bu konuda en fazla görüş ayrılığı bulunmakta ve ülkelerin yaklaşık yarısı Filistin devletinin kuruluşunu tanımıyor.

Filistin Devletini tanımak ne anlama geliyor?

BBC Dünya Servisi’nin yazdığına göre: Filistin, hem var olan hem de var olmayan bir ülke. Bu ülke (Filistin Yönetimi), uluslararası anlamda önemli bir tanınırlığa, dış temsilciliklere ve Olimpiyatlar gibi uluslararası spor müsabakalarına katılan takımlara sahip. Ancak İsrail ile uzun süren anlaşmazlıklar nedeniyle sınırları net değil, başkenti belirlenmemiş ve ordusu yok. İsrail’in Batı Şeria’yı askeri olarak işgal etmesi nedeniyle, 1990’larda barış anlaşmaları kapsamında kurulan Filistin Yönetimi, toprakları ve halkı üzerinde tam kontrol sahibi değil. İsrail’in işgalci güç olduğu Gazze ise şu anda yıkıcı bir savaşın içinde.

Yarı-bağımlı ve yarı-bağımsız bir devlet statüsündeki bu durum nedeniyle, Filistin’in tanınması kısmen sembolik bir anlam taşıyor. Bu adım ahlaki ve siyasi açıdan güçlü bir duruşu ifade etse de, sahada somut bir değişiklik yaratmıyor.

Ancak bu sembolik olmakla birlikte etkili bir adım. Eski İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, Temmuz ayında BM’de yaptığı konuşmada, “İngiltere’nin iki devletli çözümün desteklenmesinde özel bir sorumluluğu vardır” demişti.

Lammy, 1917 Balfour Deklarasyonu’na da değindi, o dönemde İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour tarafından imzalanan ve ilk kez “Filistin’de Yahudi halkı için ulusal bir yurt” kurulmasını destekleyen belge.

Ancak Lammy, bu deklarasyonun aynı zamanda ciddi bir taahhüt içerdiğini belirtti: “Filistin’de yaşayan gayri Yahudi toplulukların medeni ve dini haklarına zarar verecek hiçbir eylemde bulunulmaması.” İsrail yanlıları ise Balfour’un deklarasyonda Filistinlilere veya onların ulusal haklarına açıkça değinmediğini sıkça dile getiriyor.

Fakat daha önce Filistin olarak adlandırılan ve İngiltere’nin Milletler Cemiyeti aracılığıyla 1922-1948 yılları arasında yönettiği bu topraklar, uzun süredir uluslararası alanda çözülmemiş bir mesele olarak kabul ediliyor.

İsrail 1948’de kuruldu, ancak Filistin’de paralel bir devlet oluşturma girişimleri çeşitli nedenlerle çıkmaza girdi. Lamy’nin de dediği gibi, siyasetçiler “iki devletli çözüm” ifadesini tekrarlamaya alıştı. İki devletli çözüm, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde bir Filistin devleti kurulmasını öngörüyor. Ancak uluslararası çabalar sonuçsuz kalmış, İsrail’in Batı Şeria’nın büyük bölümlerindeki yerleşim politikası – ki uluslararası hukuka göre yasa dışıdır – bu kavramı neredeyse içi boş bir slogana dönüştürmüştür.

Fransa’nın güneyindeki Aix-Marseille Üniversitesi’nde uluslararası hukuk profesörü olan Romain Le Boeuf, Filistin devletinin tanınmasını uluslararası hukukun en karmaşık meselelerinden biri olarak tanımladı. Le Boeuf, AFP’ye yaptığı açıklamada, ülkelerin tanıma zamanını ve şeklini seçmekte serbest olduğunu, ülkelerin bu olguyla etkileşiminde açık veya zımni pek çok farklılık bulunduğunu belirtti.

Devletlerin tanınmasını kaydeden bir merkez bulunmadığını belirten Le Boeuf, Filistin Özerk Yönetimi’nin Batı Şeria’da Filistin’i tanıyan ülkelerin isimlerini kaydettiğini, ancak bunun tamamen öznel bir bakış açısıyla yapıldığını ifade etti.

Uluslararası hukukta başka bir nokta da şu şekilde dile getiriliyor: “Tanınma bir devlet yaratmak anlamına gelmez; aynı şekilde tanınmamak da bir devletin varlığını engellemez.” Ancak tanınma büyük ölçüde sembolik ve siyasi bir ağırlığa sahiptir. Bu nedenle, şu anda dünyanın dörtte üçü Filistin’in devlet olmanın tüm gerekliliklerine sahip olduğunu düşünmektedir.

Fransız-Britanyalı hukukçu ve profesör Philippe Sands, 2025 Ağustos ortasında New York Times gazetesinde şunları yazdı: “Bunun birçokları için sembolik göründüğünü biliyorum, ancak aslında sembolik açıdan oyunun gidişatını değiştirebilir. Çünkü bir kez Filistin’i tanıdığınızda… Filistin ve İsrail’i uluslararası hukuk açısından aynı seviyede muamele gören taraflar haline getirirsiniz.”

Filistin’in tanınmasının uluslararası arenadaki siyasi ve hukuki sonuçları

El Cezire’ye göre bu tanımalar Filistin için önemli bir adımdır; çünkü siyasi ve hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bu durum, Siyonist rejimin kabinesindeki aşırılık yanlılarını boykot etmektedir.

Filistin Özerk Yönetimi, ülkenin tanınmasını siyasi ve hukuki açıdan önemli görmekte ve bunu işgali sona erdirme ve Filistin devletini kurma yönündeki çabalarla uyumlu saymaktadır.

Filistin Dışişleri ve Göçmenler Bakanı’nın siyasi danışmanı Ahmed al-Deek, El Cezire’ye yaptığı açıklamada Filistin’in bu adımı “uluslararası hukuk ve meşruiyet kararlarıyla uyumlu bir cesaret, işgali sona erdirmeye ve barışa ulaşmaya yönelik çabalara destek ve özellikle Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı olmak üzere Filistinlilerin haklarının teyidi” olarak gördüğünü söyledi.

Ahmed al-Deek, Filistin’in bu tanımalar temelinde hareket ederek gözlemci üye yerine BM’nin tam üyesi olmaya çalışacağını ve aşağıdaki şu hedeflere ulaşmak için siyasi, diplomatik, hukuki ve uluslararası çabaları en üst düzeye çıkaracağını belirtti: 

- İşgalcilerin işledikleri suçlardan dolayı yargılanması.

- İşgalcilerin tek taraflı eylemlerine son verilmesi ve uluslararası meşruiyet kararları ile Arap Barış Planı’nın uygulanması.

-  Filistin devletinin tanınan hukuki kişiliğinin ve yetkinliğinin güçlendirilmesi.

- Filistin devletinin çeşitli alanlarda diğer ülkelerle ilişkilerinin geliştirilmesi.

Bu Filistinli yetkili, uluslararası platformlarda tanınmanın ardından elde edilecek siyasi ve protokol avantajlarını şu şekilde sıraladı:

- Filistin’in diplomatik temsilciliklerinin heyet düzeyinden büyükelçiliğe yükseltilmesi ve Filistin bayrağının dalgalanması.

- Bazı ülkelerde, Filistin büyükelçilerinin güven mektuplarının o ülkelerin en üst düzey yöneticilerine, Filistin Devleti’nin büyükelçileri sıfatıyla sunulması.

Bu sembolik jest neden önemli? 

El Cezire televizyonuna konuşan El Halil Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Bilal eş-Şubeki, Filistin'i tanıyan ülkelerin sayısının artmasının önemli olduğunu belirterek, bu hareketin Siyonist rejimin "iki devletli" çözümü engelleme politikaları sürecinde yapılıdğını söyledi.

Küçük ve geç kalan bir adım: Filistin devletinin tanınması ne anlama geliyor?

‘’Siyonistler Filistin'deki baskıyı artıracak’’

Şubeki, ‘’Bu adım -önemine rağmen- çok önemsiz ve sınırlı görünüyor, çünkü şu anda her Filistinli vatandaşın önceliği Gazze Şeridi'ndeki soykırımı durdurmak’’ dedi.
Bazı ülkelerin Filistin’i tanınma meselesini Siyonist rejimi cezalandırmak veya Gazze'deki soykırımı durdurmaya zorlamak için bir araç olarak kullandığını belirten Şubaki, ancak Siyonist rejimi cezalandırmak için yaptırımlar uygulamak ve diplomatik ilişkileri kesmek gibi çok daha fazla yöntemler yolduğunu kaydetti.

Şubeki, ‘’Filistin’i tanıma kararları devam ederken Siyonist rejimin Batı Şeria'daki baskısının artacağını öngörüyorum. İsrail'in gerçekte yaptığı şey, uluslararası tanınmayı pratik etkisi olan bir eylemden tamamen psikolojik bir olaya dönüştürmektir." değerlendirmesinde bulundu.

‘’Filistin'in tanınması tamamen sembolik bir adım’’

Arap siyaset uzmanı Adnan Hamidan, İngiltere'nin Filistin Devleti'ni tanıması önemli mesajlar taşıyor ve siyasi bir bildiriden daha fazla olarak değerlendiriliyor. Çünkü Balfour Deklarasyonu'nu yayınlayarak Filistinlilerin çektiği acı ve sorunlarda önemli rol oynayan İngiltere nihayetindeFilistin Devleti'ni tanımak zorunda kalmıştır.’’ dedi.

Filistinli uzman, İngiltere’nin kararının işgalcilerin Filistin topraklarındaki suçunu telafi etmediğini, ancak İngiliz siyasi söyleminde köklü bir değişiklik olarak kabul edildiğini söyledi.
Hamidan, şöyle devam etti: ‘’Bu adım Gazze’deki Filistinliler için, dünyaya anlatılarının doğru olduğu ve topraklarına ve özgürlüklerine ilişkin haklarının zaman içinde yok edilemeyeceği mesajını taşıyor. Söz konusu karar sahadaki güç dengelerini değiştirmez ancak sembolik duruşları etkiler ve Filistinlilerin diplomatik alanda Siyonistlere karşı kullanabilecekleri bir siyasi araç haline geliyor.’’

İngiliz hükümetinin hamlesini değerlendiren Hamidan, ‘’Bu karar sessiz kalmanın artık uygun bir seçenek olmadığı mesajını da taşımaktadır. Ayrıca, diğer ülkelere de Filistin devletini tanımaları ve Filistin meselesini uluslararası ilişkilerde önemli bir konu olarak gündeme getirmeleri için baskı yapabilir.’’ diye konuştu.

News ID 1930563

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
  • captcha